Prof. Dr. Erkin Arıbal, gelişmiş ülkelerde mamografi taramaları ve farkındalık kampanyalarının etkisiyle son 40 yılda meme kanserine bağlı ölümlerin yüzde 40 oranında azaldığını belirtiyor. Erken tanının sadece yaşam süresini değil, aynı zamanda yaşam kalitesini de artırdığını, daha az agresif tedaviyle daha kısa sürede iyileşme imkanı sunduğunu ifade ediyor.
Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de meme kanseri riski oldukça yüksek. Her 8 kadından biri yaşamı boyunca meme kanserine yakalanma ihtimali taşıyor ve yılda yaklaşık 25 bin yeni vaka teşhis ediliyor. Türkiye’de meme kanseri tanısı, Batı ülkelerine kıyasla ortalama 10 yıl daha erken yaşta konuyor; vakaların yaklaşık yüzde 40’ı 40-49 yaş arasında görülüyor. Bu nedenle Türkiye’de mamografi taramaları 40 yaşında başlatılıyor.
Son yıllarda yürütülen tarama programları ve farkındalık çalışmaları sayesinde erken tanı oranları hızla artmış durumda. On yıl önce hastaların çoğu ileri evrede tanı alırken, bugün yüzde 70’inden fazlası erken evrede teşhis ediliyor. Prof. Dr. Arıbal, kadınların meme muayenesinden çekinmemesi gerektiğini, bunun utanılacak değil, hayat kurtaran bir alışkanlık olduğunu vurguluyor. Meme kontrollerinin kalp veya cilt muayenesi gibi rutin hale gelmesi gerektiğini belirtiyor.
Kadınların kendi kendine meme muayenesi yapmasının önemine de değinen Prof. Dr. Arıbal, bu yöntemin tümörü erken yakalamada çok etkili olmasa da vücudu tanımak ve değişiklikleri fark etmek açısından faydalı olduğunu söylüyor. Düzenli olarak yılda bir veya duruma göre daha sık tarama yaptırmanın kritik olduğunu ifade ediyor.
Kişiye Özel Risk Haritası ve Tarama Programları
Her kadının meme yapısı ve risk profili farklı olduğundan tarama programlarının kişiye özel planlanması gerektiğini belirten Prof. Dr. Arıbal, ailede meme veya prostat kanseri öyküsünün risk artırdığını söylüyor. Genetik yatkınlığı olan kadınlarda taramaların 25 yaşında başlaması gerektiğini, örneğin annesinde 35 yaşında meme kanseri görülen bir kadının taramaya 25 yaşında başlamasının uygun olduğunu vurguluyor. Risk değerlendirmesi yapılarak kişiye özel tarama programları oluşturuluyor.
Mamografinin erken tanıdaki önemine dikkat çeken Prof. Dr. Arıbal, mamografi sırasında alınan radyasyon dozunun çok düşük olduğunu, uçak yolculuğunda alınandan bile az olduğunu belirtiyor. Mamografiden çekinmenin yanlış bir algı olduğunu ve bu algının artık aşılması gerektiğini ifade ediyor.
Ameliyat Öncesi Biyopsi Zorunluluğu
Tanı sonrası tedavi sürecinin doğru belirlenmesinin önemine değinen Prof. Dr. Arıbal, biyopsi yapılmadan ameliyat yapılmaması gerektiğini vurguluyor. Biyopsinin lokal anestezi altında güvenli bir işlem olduğunu, tümörün türü, evresi ve tedaviye yanıtının bu yöntemle anlaşıldığını belirtiyor. Günümüzde biyopsisiz meme ameliyatının kabul görmediğini söylüyor.
Radyoloji alanındaki gelişmelerin yanı sıra meme kanseri tedavisinde de önemli ilerlemeler yaşandığını aktaran Prof. Dr. Arıbal, tedavilerin artık daha etkili, kişiye özel, hedefe yönelik ve estetik açıdan koruyucu olduğunu ifade ediyor. 1980’lerde tüm meme dokusunun alındığı ameliyatların yerini, çoğunlukla sadece tümörün çıkarıldığı operasyonların aldığını, rekonstrüksiyonla meme görünümünün korunabildiğini belirtiyor. Akıllı ilaçların sadece tümöre etki ettiğini, sağlıklı dokulara zarar vermediğini, radyoterapide ise sadece hedef bölgeye ışın verildiğini söylüyor. Böylece hastalara çok daha etkili ve yan etkileri az tedaviler sunulduğunu dile getiriyor.
Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı