Meme kanseri, kadınlarda en sık görülen kanser türlerinden biridir ve erken tanı sayesinde tedavi şansı oldukça yüksektir. Anadolu Sağlık Merkezi Genel Cerrahı Op. Dr. Kemal Raşa, düzenli taramaların erken teşhiste hayat kurtardığını vurgulayarak, “Erken evrede teşhis edilen hastalarda 5 ila 10 yıllık sağ kalım oranı %90’ın üzerindedir. Bu oran, birçok kanser türü için büyük bir başarıdır ve sadece yaşam süresinin uzadığını değil, aynı zamanda birçok hastanın tamamen iyileşebildiğini gösterir. Geç tanı konulan vakalarda ise yaşam süresi ciddi şekilde kısalır. Bu nedenle erken teşhise yönelik tarama programları, meme kanseriyle mücadelede en etkili yöntemdir” dedi.
Meme kanserinin erken ve geç teşhisi arasında hayatta kalma oranları açısından ne gibi farklar vardır?
Erken evrede teşhis edilen meme kanseri genellikle memede veya koltuk altı lenf bezlerinde sınırlıdır. Bu aşamada tedaviye verilen yanıt yüksektir ve 5-10 yıllık sağ kalım oranı genellikle %90’ın üzerindedir. Ancak hastalık geç fark edildiğinde, yani uzak organlara yayıldığında, yaşam süresi genellikle birkaç yıl veya aylarla sınırlı kalır. Bu dönemde tedavinin amacı hastalığı tamamen ortadan kaldırmak değil, yaşam süresini uzatmak ve yaşam kalitesini korumaktır. Erken tanı sayesinde meme kanseri, eskiden ölümcül kabul edilirken artık hipertansiyon veya diyabet gibi kontrol altına alınabilen kronik bir hastalık haline gelmiştir.
Meme kanseri erkeklerde de görülebilir mi?
Meme kanserlerinin yaklaşık %1’i erkeklerde görülür ve bu vakalar kadınlara göre daha sık kalıtsal kökenlidir. Ailesinde birden fazla kadında meme kanseri bulunan erkeklerin mutlaka muayene edilmesi ve ultrasonografi ile kontrol edilmesi gerekir. Erkeklerde meme dokusu az olduğundan hastalık genellikle ele gelen bir kitle ile fark edilir. Şüpheli durumlarda ultrasonografi ve kalın iğne biyopsisi ile tanı konur. Bu nedenle, kalıtsal meme kanseri öyküsü olan erkeklerin 40 yaşından sonra en az bir kez meme muayenesi yaptırmaları ve bir meme merkezine başvurmaları önerilir.
Meme kanseri tedavisi doğurganlığı etkiler mi?
Meme kanseri tedavisinde genellikle ilk adım ameliyattır. Bazı hastalar kemoterapi ve anti-hormon tedavisi alırken, memesi korunan hastalara radyoterapi uygulanır. Bu tedaviler sırasında doğurganlık olumsuz etkilenebilir; özellikle kemoterapi ve uzun süreli anti-hormon tedavileri bu riski artırır. Bu nedenle doğurganlık çağındaki kadınların tedaviye başlamadan önce bu konuyu değerlendirmeleri, tüp bebek ünitesindeki kadın doğum uzmanlarıyla görüşmeleri ve doğurganlıklarını korumak istiyorlarsa yumurta dondurma gibi yöntemleri önceden planlamaları önemlidir.
Tedavi sonrası meme kanseri tamamen yok olur mu, yoksa gizli kalmaya devam eder mi?
Kanser, vücudun başka bölgelerine yayılma potansiyeline sahip hastalıklardır. Tanı sonrası hastalığın başka organlara yayılıp yayılmadığı PET-BT gibi görüntüleme yöntemleriyle değerlendirilir. Meme kanseri gibi yavaş ilerleyen kanserlerde ise hastalık tedaviden 10, 15 hatta 20 yıl sonra bile memede veya uzak organlarda yeniden ortaya çıkabilir.
Meme kanseri vücudun hangi bölgelerine sıçrama eğilimindedir?
Kanserlerin yayılımı iki ana yolla gerçekleşir: Kan damarları aracılığıyla uzak organlara ve lenf damarları aracılığıyla. Meme kanseri genellikle önce koltuk altındaki lenf bezlerine yayılır. Daha sonra kan dolaşımı yoluyla akciğer, karaciğer ve kemik gibi organlara metastaz yapabilir. Bu nedenle meme kanserinde ilk olarak koltuk altındaki lenf bezleri kontrol edilir çünkü kanserin yayılıp yayılmadığını gösteren en erken ve önemli bölgedir.
Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı